Tiyatronun ruhu kumpanyadır ve kumpanyanın ruhu da yolculukta saklıdır. Sait Faik’in öyküsünde hayat bulmuş bir tiyatro ekibi İstanbul’dan yola çıkıp İzmir’e varıyor ve benzersiz bir macerayı da yanlarında taşıyor. Biraz Shakespeare, azıcık Moliere, en tatlı nağmeler ve ferah bir kahkaha. Cumhuriyet Eğlencesi Kumpanyası’na hoşgeldiniz.
Yaşar, ne yaşar, ne yaşamaz... Yaşar'ın başı dertten kurtulmaz. Ta ki bir şeyi anlayana kadar. Neyi mi? Hepsini tek tek anlatacağız. İki yönetmen, bir piyano, harika bir ekip, nefis şarkılar, bol kahkaha: Aziz Nesin'in Türk Tiyatrosunun çağdaş klasikleri arasına girmiş ölmez eseri İzmir'de.
Özel bir davet için seksen kişiyi ağırlamak zorunda kalan Peri Hanım’ın aklını kaçırması üzerine yeğeni Mine işleri ele almak zorunda kalır. Teyzesinin tarif defterlerinden ve onunla olan hatıralarından faydalanarak bu işin üstesinden gelir. Ancak hazırladığı tarifin gelen davetliler üzerinde farklı bir etkisi olacaktır.
Salgın zamanı, tiyatro kapalı. Sıkılan bir adam var içeride, neyse ki genç, hoşsohbet bir kadın damlıyor sabah sabah- ve her sabah. Her sabah damlıyor bizim kız. Tamam, biraz ısrarcı olabilir... Bu ne tiyatro aşkı böyle? Evet, öyle.
Din kisvesi altında usta bir dolandırıcı Tartuffe... Din adına ailesinden bile vazgeçmeye hazır bir burjuva Orgon. Veee...Sahne hazır!!! 1664 yılında yazılmış olsa bile bugün tanıdık gelen bir kurgu. Gerisi mi? Gerisi oyunumuzda...
Masal bu ya, gösterişçi bir kral varmış ülkelerden birinde. "Ne giysem, ne giysem” diye düşüne düşüne, başka hiçbir şey düşünemez olmuş.
Dedektif Pamuk, mesleğindeki ilk görevi nedeniyle çok heyecanlıdır: Doli’yi yakalaması gerekmektedir.
Dilsiz bir karanlık...Kör bir sessizlik...Çok uzak bir şimdi... Çok yakın bir gelecek...Bugün. Yarın. Geçmiş. Artık. Gelecek. Belki. Mümkün. Yoksun. Her gün. Aynı. Çalış. Söyle. Dans et. Gizle. İzle. Yok. Sen. Varım. Düş. Kabus. Gündüz. Gece. Ses. Söz. Dil. Göz. Biz. Onlar. Yukarı. Aşağı. Uyu. Gör. Korkma.
Açıklıklar, bastırmalar, tıkanmalar, açılmalarla / Gölgemiz ve ışığımızla / Dışımız ve içimizle / Hazinemizle bir büyüme dansı / ya da GONG’un varlığını hatırlama zamanı..
Shakespeare’in ortalıkta sırılsıklam aşık kaynayan oyunu Onikinci Gece, Tiyatro Terminal’in Oyun Çıkarma Atölyesi çalışması olarak seyirci ile buluşuyor…
Dünya, hiç de uzak olmayan bir gelecekte; küresel ısınma, asit yağmurları ve salgın hastalıkların etkisiyle kıyameti yaşıyor! İnsanlık ise DNA bazında bir hastalık olan Telomer Aşınması ile en güvendiği silahını, yani aklını kaybetmenin eşiğinde. Yaşanabilir bölgeler dışındaki her yerde, insanlar ve hatta çocuklar ölüme terk ediliyor. Tıpkı Tom ve Willie gibi…
Andersen'in aynı adlı masalından uyarlanan ve masa üstü kukla teknikleriyle sergilenen oyun; Farklılıklarıyla barışan bir ördek yavrusunun kendini bulma ve cesaret kazanma yolculuğunu konu alır.
Oz Büyücüsüne giden yolda dostluğu ve sevgiyi yeniden tadacağımız macera dolu bir hikâye kahramanlarımızı bekliyor. Yolda karşılaşacakları sürprizler ise onların kendini arayışı.
Güzel başlangıçlar hep güzel sonuçlar mı doğurur? Aşk, insanın söylediği yalanlar ve acılarla bir bütünmüş. Geçmişi anımsamaya başladığında müdahil olamamanın verdiği buruk kabullenişle yüze usulca yerleşen içten tebessüm bu hikâyenin aksi aslında . Bugün güldüğümüz, dün bizi derinden yaralayan ikili ilişkilerimize bir de bu pencereden bakmayı deneyelim. Karakterlerin ellerinden tutup bu yasak aşk yolculuğuna birlikte çıkalım.
Scapin diplomatik yeteneklere sahip, kurnaz, hilebaz bir kişidir. Çevirdiği dolaplarla üstesinden gelemeyeceği hiçbir iş yoktur. Üstelik kendisinden yardım isteyen iki aşık çifti geri çevirmeyerek, hikayedeki herkesi kukla gibi oynatıp çiftlerin kavuşmasını da destekleyecektir.
Sosyal medyada aynı isimle içerikler de üreten genç komedyen, "Paramparça Aşklar Avukatlar" ve "Sıkılmışlık" isimli gösterilerinden ilkinde; avukatlar ve avukatlık üzerine meseleleri ele alıyor.
Bir Fiat 132, bir ceket, bir burun, iki kulak, iki kadın, bir erkek ve aynısından bir tane daha, doktor, komiser, savcı (evlerden uzak), bir pencere, dört kapı, bir klarnet, bir gitar, bir tencere kuzu haşlama ve epeyce şamata. İyi seyirler.
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesi, St. Louise’de, daktilo kursundan kaçan bir kız tek başına parklarda dolaşır. Ağabeyi, çalışmakta olduğu mağazada ayakkabı kutularına şiirler yazar. Anneleri bambaşka hayatlar düşlemektedir onlar için. Yaz da erkenden gelir, birdenbire bir sıcak…