Günün havasına uydurun kendinizi. Herkesin sözünü ettiği şu öncü tiyatroyu duydunuz mu? IONESCO'nun oyunlarını okudunuz mu? Şu sıralar biri oynuyor. Gidin, görün.
Aşkın, cesaretin, yaşama sevincinin simgesi, gerçek ve tanışmaktan mutluluk duyacağınız biri: Cyrano. Şair, silahşör, fizikbilir, musikişinas.
Dilsiz bir karanlık...Kör bir sessizlik...Çok uzak bir şimdi... Çok yakın bir gelecek...Bugün. Yarın. Geçmiş. Artık. Gelecek. Belki. Mümkün. Yoksun. Her gün. Aynı. Çalış. Söyle. Dans et. Gizle. İzle. Yok. Sen. Varım. Düş. Kabus. Gündüz. Gece. Ses. Söz. Dil. Göz. Biz. Onlar. Yukarı. Aşağı. Uyu. Gör. Korkma.
İçlerinden bir kişi katildir. Katili ve işlediği cinayeti doğru tahmin ederlerse çıkabilirler. Eğer doğru tahmin edemezlerse bir gün daha kalırlar ve bu sırada kendilerine yemek verilmemektedir. Oyun, kişilerin aynı şartlar altında kaldıklarında statülerin önemsizliğini mizahi bir dille öne sürerken, statülerin sosyal hayattaki yaratabileceği adaletsizliğini konu edinmektedir.
Ağaç Uzdur, birlikte yaşamanın önemini ve ekolojik dengeyi korumayı öğrenecek mi?
Huysuz ve aksi olan Bay Maki, doğaya karşı geldikçe başına büyük işler açar ve komik hallere düşer.
Biz gölgeler, hayaller görünürken sahnede, Siz de eğleneceksiniz yerinizde. Diyelim ki cılız ve anlamsız konumuz, Ama rüyada geçmiyor mu oyunumuz?
Oyun, aradan geçen 10 yıl sonrasında intikam amacıyla bir akşam yemeğinde tekrardan bir araya gelen iki lise arkadaşının birbirlerinden bağımsız ve belki de bağımlı olarak değişen hayatlarını konu ediniyor.
İnsanı insan yapan hikayelerden oluşan şahsına münhasır bir meddah oyunu…
Bakalım Maya verimli çalışmanın sırrını Hayal Kasabası’nda öğrenebilecek mi?
90’lar… Renkli ve bir o kadar kara…
Aynı evi paylaşan çocukluk arkadaşı iki kadın, kendilerini birbirleriyle aldatan patronlarını yanlışlıkla öldürmüştür. Şimdi hem bu beladan hem de yaşadıkları vicdan azabından kurtulmaları, bunun için de geçmişleriyle yüzleşmeleri gerekmektedir.
Sosyal medyada aynı isimle içerikler de üreten genç komedyen, Paramparça Aşklar Avukatlar adını verdiği ilk stand up gösterisini yayınlamasının ardından, kendi travmalarını gıdıklayarak toplumun hassasiyetlerini kaşıdığı yeni gösterisiyle Tiyatro Peron Sahne’de!
Hayaller için gerçeklere katlanılabilir mi? Ya gerçek, büyük bir kabussa? Onlar gerçeğin parçası iki kadın. Umudun, bekleyişin ve çaresizliğin hikayesi Sürtük...
Özel bir davet için seksen kişiyi ağırlamak zorunda kalan Peri Hanım’ın aklını kaçırması üzerine yeğeni Mine işleri ele almak zorunda kalır. Teyzesinin tarif defterlerinden ve onunla olan hatıralarından faydalanarak bu işin üstesinden gelir. Ancak hazırladığı tarifin gelen davetliler üzerinde farklı bir etkisi olacaktır.
Tiyatronun ruhu kumpanyadır ve kumpanyanın ruhu da yolculukta saklıdır. Sait Faik’in öyküsünde hayat bulmuş bir tiyatro ekibi İstanbul’dan yola çıkıp İzmir’e varıyor ve benzersiz bir macerayı da yanlarında taşıyor. Biraz Shakespeare, azıcık Moliere, en tatlı nağmeler ve ferah bir kahkaha. Cumhuriyet Eğlencesi Kumpanyası’na hoşgeldiniz.
Yaşar, ne yaşar, ne yaşamaz... Yaşar'ın başı dertten kurtulmaz. Ta ki bir şeyi anlayana kadar. Neyi mi? Hepsini tek tek anlatacağız. İki yönetmen, bir piyano, harika bir ekip, nefis şarkılar, bol kahkaha: Aziz Nesin'in Türk Tiyatrosunun çağdaş klasikleri arasına girmiş ölmez eseri İzmir'de.
Salgın zamanı, tiyatro kapalı. Sıkılan bir adam var içeride, neyse ki genç, hoşsohbet bir kadın damlıyor sabah sabah- ve her sabah. Her sabah damlıyor bizim kız. Tamam, biraz ısrarcı olabilir... Bu ne tiyatro aşkı böyle? Evet, öyle.
Din kisvesi altında usta bir dolandırıcı Tartuffe... Din adına ailesinden bile vazgeçmeye hazır bir burjuva Orgon. Veee...Sahne hazır!!! 1664 yılında yazılmış olsa bile bugün tanıdık gelen bir kurgu. Gerisi mi? Gerisi oyunumuzda...
Bir Fiat 132, bir ceket, bir burun, iki kulak, iki kadın, bir erkek ve aynısından bir tane daha, doktor, komiser, savcı (evlerden uzak), bir pencere, dört kapı, bir klarnet, bir gitar, bir tencere kuzu haşlama ve epeyce şamata. İyi seyirler.
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesi, St. Louise’de, daktilo kursundan kaçan bir kız tek başına parklarda dolaşır. Ağabeyi, çalışmakta olduğu mağazada ayakkabı kutularına şiirler yazar. Anneleri bambaşka hayatlar düşlemektedir onlar için. Yaz da erkenden gelir, birdenbire bir sıcak…
Masal bu ya, gösterişçi bir kral varmış ülkelerden birinde. "Ne giysem, ne giysem” diye düşüne düşüne, başka hiçbir şey düşünemez olmuş.